Ramazan Ayının Fazileti

ramazan ayının fazileti - ramazan ayının önemi - ramazan ayının müslümanlar için önemi - 2023 ramazan ayı

RAMAZAN AYININ FAZİLETi

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكْبَرُوا الله عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”

Yani, kim mukim olarak Ramazan ayına erişirse ya da kim bu ayın hilâl’ini, oruç tutacak sıfatlara haiz olarak görürse, oruç tutsun demektir.

“Bakara Suresi 2/185”

Ramazan hilal’ini bizzat gören kimsenin tutması üzerine farz olduğu gibi, hilal’in görüldüğünü emin bir haberle  duyan kişiye de oruç farz olur. Bu hüküm geneldir. Arkadan gelen cümlelerle, hasta ve yolcu gibi, oruç tutmamak için mazereti olanlar istisna edilerek;

وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَن

“Kim hasta ya da yolcu olursa tutmadığı günler sayısınca sonraki günlerde oruç tutsun.” denilmektedir.

Ayetin devamında ilahi merhametin getirdiği kolaylıklar da dile getirilerek şöyle devam edilmektedir.

يُرِيدُ اللهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَن

“Allah sizin için kolaylık ister, zorluk istemez”

İbadetlerde kolaylık amacının gözetilmesi, İslam inanç sisteminin tamamında mevcuttur. Bundan dolayı her ibadetin aslı anlatıldıktan sonra, tatbikatında kolay olan şekli ne ise o tarafı tercih edilebilir. Bundan dolayı ibadetler, kendilerine mahsus rahatlık ve sadelik içerisinde yerine getirilir. Yani mazereti dolayısıyla Ramazan orucunu, Ramazandan sonra tamamlayanlar için, bir sevap kaybı söz konusu değildir.

Yukardaki şartlar muvacehesinde oruç ibadetinin, ilâhî emre uyma ve vicdan duyarlılığı içinde yerine getirilmesinin yolu açılmış olur.

Oruç tutarken çekilecek sıkıntı, yüce Allah (c.c)’ın yakınlığını kazanmakla telafi edilir. Demek ki, Allah (c.c) in davetine kulak verip, iman ile amel etmenin nihai meyvesini almak da yine kulların kendilerine aittir. Yüce Allah (c.c) in, insanlar için seçtiği hayat tarzı, onları kurtuluşa erdirecek en emin yoldur.

RAMAZAN AYININ FAZİLETLERİ

شَهْرُ رَمَضَانَ الَّذِى أُنْزِلَ فِيهِ الْقُرْآنُ هُدًى لِلنَّاسِ وَبَيِّنَاتٍ مِنَ الْهُدَى وَالْفُرْقَانِ فَمَنْ شَهِدَ مِنْكُمُ الشَّهْرَ فَلْيَصُمْهُ وَمَنْ كَانَ مَرِيضًا أَوْ عَلَى سَفَرٍ فَعِدَّةٌ مِنْ أَيَّامٍ أُخَرَ يُرِيدُ اللَّهُ بِكُمُ الْيُسْرَ وَلَا يُرِيدُ بِكُمُ الْعُسْرَ وَلِتُكْمِلُوا الْعِدَّةَ وَلِتُكْبَرُوا الله عَلَى مَا هَدَاكُمْ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ

“(O sayılı günler), insanlar için bir hidayet rehberi, doğru yolu ve hak ile batılı birbirinden ayırmanın apaçık delilleri olarak Kur’an’ın kendisinde indirildiği Ramazan ayıdır. Öyle ise içinizden kim bu aya ulaşırsa onu oruçla geçirsin. Kim de hasta veya yolcu olursa tutamadığı günler sayısınca başka günlerde tutsun. Allah size kolaylık diler, zorluk dilemez. Bu da sayıyı tamamlamanız ve hidayete ulaştırmasına karşılık Allah’ı yüceltmeniz ve şükretmeniz içindir.”

Yani, kim mukim olarak Ramazan ayına erişirse ya da kim bu ayın hilâl’ini, oruç tutacak sıfatlara haiz olarak görürse, oruç tutsun demektir.

Bakara Suresi 2/185

Hakkı kabul etmemekte inat edenler, mahşerdeki nimetlere eremiyecektir. Buradaki menfaat kul için önemlidir. Yoksa âlemdeki yaratılmış hiçbir varlığa ve onun hizmetine, Allah (c.c)’ın ihtiyacı yoktur.

Ramazan ayı, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının zirveye yükseldiği bir aydır. Ramazan ayının diğer aylardan üstün olduğunu Cenab-ı Hak Kur’an’da tescil etmiştir. Bu da Kadir gecesinin Ramazan ayında olmasıdır.

Görüldüğü gibi Kur’an’da adı geçen tek ay Ramazan ayıdır. Bu durum Yüce Allah (c.c) in, Ramazan ayına ne kadar önem verdiğinin açık delilidir. Amellerin mükâfatı bu ayda diğer aylara göre kat kat artmakta, böylece günahlara keffaret olup, onları eritmektedir. Yukarıdaki ayette de beyan edildiği gibi, Ramazan ayı, iyiyi kötüden ayırmak için insanlara yol gösteren, doğruyu eğriden ayıran, dünya ile ilgili geçici lezzet ve duyguların zayıfladığı, nefislerin terbiye edildiği, yoksulların doyurulup gözetildiği, sevap ve mükâfatın arttığı; af ve mağfiretin çokça ihsan edildiği bir aydır.

Ramazan ayı, ibadet hazzı ile gönüllerin rahatladığı, Müslümanların, Allah (cc)’a kulluk şuurunu derinden hissettiği bir aydır. Geçmişin muhasebe edildiği, haramlardan gafletten ve kötülüklerden sakınıldığı bir aydır.

Oruç, beyhude yere insan vücudunu açlığa mahkûm eden bir ibadet değildir. Nefsin arınması uğruna, bedenin çeşitli ihtiyaçlarından yoksun bırakılmasıdır. Bu ibadet, yalnız bize emredilmiş değildir. Eski çağlardan beri devam etmektedir. Ehli kitap dediğimiz Yahudi ve Hıristiyanlar da bu ibadeti bilmektedirler.

 

Çünki bu ibadet onlara da farz kılınmıştır. Bu uygulama Hz. İbrahim (a.s.) ‘e kadar dayanmaktadır. Muhammed (s.a.v) ümmetinden önceki milletlerde oruç, iftar ile başlar, ertesi gün yatsı vaktine kadar devam ederdi. Biz bu zorluklara tabi tutulmamaktayız. sonrası uyku

Oruç tutan müslümanlar, hiçbir denetim ve sorgulamaya ihtiyaç duymaksızın sadece Allah (c.c)’ın rızasını kazanmak ve O’nun affına nail olmak için, kendilerini açlık susuzluk ve nefsin hoşlandığı zevklerden mahrum ederler. Bu ibadeti yerine getirirken onları teftiş eden sadece iman ve vicdanlarıdır.

Oruç, manevi yönden ruhsal arınma yöntemidir. Bu yönüyle, ihtirasları zayıflatırken, İbadet etme iradesini de güçlendirir. Şehevi arzuları susturur, şeytani istekleri firenler. Bunlardan kurtulan insan, mahrumiyette bulunan yoksul insanların durumunu hatırlar. Duygusallaşır, yardımseverliğe alışır. Bu durum nefsin arınmasına sebep olur.

Mü’min her ameli Allah için yapar. Yaptığı amelin de değerini bilir. Allah, kulunu cehenneme atmak için yaratmamıştır. Onu dünya ve ahirette mutlu etmek istemektedir. Bundan dolayı Cenab-ı Hak, Ramazan ayına ulaşıp da mazereti olmayan herkese “oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır” ifadesini kullanmıştır.

Bu emrin gereği olarak Ramazan ayı, Cenab-ı Hakkın tak- diri ile O’na kulluk sunma ayı olmuş, emredilen zaman dilimi içerisinde yeryüzünün her tarafında bulunan bütün mü’minlerin, bu yükümlülüğü yerine getirmesi emredilmiştir. Bu emrin altında, kurtuluşa vesile olan bu ay için, Allah (cc)’ın rahmetine ve nimetine şükretme duygusu yatmaktadır.

 

Peygamber (sav) Efendimiz, vahiy gelmeden önce, Ramazan ayında Hira dağındaki mağarada itikata girerdi Ramazan ayında itikafa girmek, çok önceden, Mekke’deki bazı muttaki şahsiyetlerin sürdürdükleri bir gelenekti. Yani Araplar nezdinde, Ramazan ayının manevi bir özelliği, vardı Bundan dolayı Kur’an’ı ilk vahyinin bu ayda inzal buyrulmuş olması muhtemeldir. Sonra da Müslümanlara bu ayda oruç tutmaları emredilmiştir.

Ramazan ayı, sosyal yardımlaşma ve dayanışmanın pekiştiği, sevgi, saygı ve kardeşlik duygularının daha da güçlendiği mübarek bir aydır.

Amel ve ibadetlerin makbul olabilmesi için iki önemli şart vardır. Bunlardan birincisi Allah (cc)’a iman; ikincisi, ihlas ve samimiyettir. Yani yapılan veya yapılacak olan ibadette önce Allah rızası gözetilmeli, riya ve gösterişten de uzak olmalıdır.

Bu iki hususun bulunmadığı ibadette riya ve gösteriş olur ki, bunun da insana bir faydası olmaz.

Hadis-i Şerifte:

“Kim, faziletine inanarak ve karşılığımı Allah’tan bekleyerek ramazan orucunu tutarsa, geçmiş günahları bağışlanır” buyurulmaktadır.

İnanmadığı halde, güzel ve hayırlı işler yapan insanlar da vardır. Yapılan bu işler, samimiyetin dışında, riya, gösteriş, korku, itibar gibi birtakım sunni gerçeklerle yapılır. Bu tür davranışlar her ne kadar ibadet ve iyilik gibi görünse de, onları işleyenler, makbul bir ibadet yapmış sayılmazlar. Çünkü işle nen hayrın kabul görmesi için iman şartı vardır. Yani Allah’a iman edilmeden yapılan her çeşit ibadet batıldır. Makbul değildir.

Ramazan ayının faziletine, faydasına yürekten inanarak, yapılan ibadetin karşılığını sadece Allah (cc)’tan bekleyerek, yani tam bir ihlas ve samimiyetle bu ayda oruç tutan kimselerin, geçmiş günahlarından arındırılacakları müjdelenmektedir. Alimler “geçmiş günahlar” ifadesini, küçük günahlar diye yorumlamışlardır.

Fakihler, küçük günah bulunmadığı takdirde, Ramazan orucunun, büyük günahları da hafifletebileceğini söylemişlerdir. “Kim ramazan orucunu tutarsa…” ifadesinde, Ramazanın tamamını tutarsa anlamı vardır.

Hadis-i şerifteki müjde, bir aylık Ramazan içerisinde sadece bir gün oruç tutan için de geçerli midir? Belki de bu müjde, bu şekilde olanları kapsamayacaktır. Ancak, başladığı Ramazan orucunu hastalık veya meşru bir mazeret sebebiyle devam ettiremeyenler, başlangıçtaki niyet ve davranışları sebebiyle, yukarıdaki müjdeli hükme dâhil olabilirler.

Bu müjdeler günahkarlar için geçerli olmakla beraber, günahkar olmayanların da derecelerinin yükselmesine sebep olacaktır.

Hadisten çıkan hükmü şöyle özetleyebiliriz:

1. Ramazan orucunu inanarak ve karşılığını Allah (c.c)’tan umarak tutmak, geçmiş günahlardan arınma sebebidir.

2. Allah’a iman etmek ve mükâfatını O’ndan beklemek, her ibadetin sıhhat ve makbuliyet şartıdır. Ebu hüreyre (r.a) hazretleri bir gün Rasul-i Ekrem (s.a.v) Efendimiz’den, Ramazan orucunun faziletliyle ilgili olarak şu sözleri dinlemiştir.

“Bir kimse, özrü ve hastalığı olmadığı halde Ramazan’da bir gün oruç tutmasa, ömrü boyunca devamlı oruç tutacak olsa bile o günün kazasına karşılık gelmez.”

Ramazan ayı, Allah’a en çok yaklaştıran oruç ayı olmakla beraber, birçok hikmetleri de içinde bulunduran mübarek bir aydır. İnsanın azim, sebat, kanaat, metanet ve sabır gibi ahlâkî güzelliklere sahip olmasına, aç kalarak nimetlerin kıymetini bilmesine ve bu vesile ile yoksulların halini düşünüp onlara merhamet ve şefkat hisleriyle yaklaşmasına sebep olur.

İşte bu özelliği ile Ramazan ayı,  nefislerin terbiye edildiği, yoksul kimselerin doyurulup gözetildiği, sevap ve mükâfatların arttığı; af ve mağfiretin çokça ihsan edildiği bir aydır. Tutulan oruçları, kılınan teravih namazları, okunan hatim ve mukabeleleri, iftar ve sahurları, dua, tövbe, zikir ve niyazları ile baştan sona bir feyz, rahmet ve bereket ayıdır.

Kutsi kabul edilen bir hadis-i şerifte şöyle buyrulur.

عَنْ أَبِي هُرَيْرَةَ رَضِيَ اللهُ عَنْهُ قَالَ: قَالَ رَسُولُ اللَّهِ صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ : كُلُّ عَمَلِ ابْنُ آدَمَ يُضَاعَفُ الْحَسَنَةُ بِعَشْرِ أَمْثَالِهَا إِلَى سَبْعِمِانَةِ ضِعْفٍ قَالَ اللهُ تَعَالَى: إِلَّا الصَّوْمَ فَإِنَّهُ لِى وَأَنَا أَجْرِى بِهِ يَدَعُ شَهْوَتَهُ وَطَعَامَهُ مِنْ أَجْلِي لِلصَّائِمِ

Buhari; Ebu Davud; Tirmizi


، فَرْحَةٌ عِنْدَ فِطْرِهِ، وَفَرْحَةُ عِنْدَ لِقَاءِ رَ نَاءِ رَبِّهِ، وَلَخُلُوفَ فَمِ الصَّائِمِ أَطْيَبُ عِنْدَ فَرْحَتَانِ فَ اللهِ مِنْ رِيحِ المِسْكِ.

Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor: “Resûlullah (s.a.v.) buyurdular ki: “Ademoğlunun her ameli katlanır. (Zira Cenab-ı Hakk’ın bu husustaki sünneti şudur:) Hayır ameller en az on misliyle yazılır, bu yedi yüz misline kadar çıkar. Allah Teâla Hazretleri (bir hadis-i kudside) şöyle buyurmuştur: “Oruç bu kaideden hariçtir. Çünkü o sırf benim içindir, ben de onu (dilediğim gibi) mükâfatlandıracağım. Kulum benim için şehvetini, yiyeceğini terk etti.”

“Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir, diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir. Oruçlunun ağzından çıkan koku (halûf), Allah indinde misk kokusundan daha hoştur.”

Bu hadis-i kudside Cenab-ı Hakkın, “Oruç benim içindir.”

buyurmasındaki maksat nedir?

Her ibadete riya karışır oruçta riya olmaz. Çünkü oruç, kul ile Allah (c.c) arasındaki samimiyetin gereğidir.

Peygamber (s.a.v) Efendimizde aşağıdaki hadis-i şeriflerin- de:

لَيْسَ فِي الصِّيَامِ رِيَاءُ “Oruçta riya yoktur” buyurmak suretiyle bu hususu teyit etmiştir.

Kütüb-i Sitte trc.9/419


“Orucun sevabını ben veririm.” beyanından maksat onun sevabının, ne kadar katlanacağını ben bilirim demektir. Bazı ibadetlere on mislinden yedi yüz misline kadar ecir verileceği belirtilmiş ancak, oruç bu sayıdan müstesna tutulmuştur. Oruçlu kişi bu sayede Allah (c.c)’a yakınlık kazandığı için

Allah (c.c) mükâfatlandırma işini bizzat kendine izafe etmiştir.

Birçok Hadis-i Şerifin muhteviyatında belirtildiği üzere;

Oruç, ateşe karşı perdedir, çünkü o, şehvetlerden kişinin kendisini tutmasıdır. Ateş ise şehvetlerle kuşatılmıştır. Oruç tutan kişi dünyada şehvetlerden kendini tutarsa, bu onun için âhirette ateşe karşı bir perde olacaktır.

Oruçlu kişi samimiyet sıfatıyla Allah’a yaklaşmaktadır, riyasız bir ibadet yapmaktadır. Nefsini Allah (c.c) için aç bırakmak suretiyle en güzel sabır örneğini göstermektedir. Hiçbir güç tarafından oruç tutmaya zorlamadığı halde, sadece yaradanı için oruç tutmaktadır. Bundan dolayı Muhaddislerin bu konuda verdikleri son karar şöyledir.

Mahşerde mizan kurulduğu zaman, Allah (c.c) kullarını hesaba çeker. Kulu üzerindeki kul haklarını onun getirdiği amellerinden karşılar. Kul öyle bir duruma düşer ki, orucun dışında kendisini kurtaracak hiçbir ameli kalmaz. İşte O zaman Yüce Allah (c.c) baki kalan hakları da kendinden öder. Bu durumda da ibadetine dokunmaz. Her şey bittikten sonra, kulunun getirdiği oruç ibadeti ile onu cennete koyar.